YLDRG. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Bu Blogda Ara

  • Ana Sayfa

selaset


-BildiÄŸim kadarıyla!- Murathan Mungan’ın yazdığı Yeni Türkü’nin söylediÄŸi gibi “Biz büyüdük ve kirlendi dünya!”


Klasik bir konu üzerinde kafa yordum bugün.
-          Ya biz küçükken ne güzeldi her ÅŸey.. 

      Özellikle 90’ların sonu ve 2000’lere ait çocukluÄŸum dile geliyor bugün. Her ÅŸeyin en ağırını yaÅŸadık bence 90’lılar olarak. Her duyguyu iliklerimize kadar hissettik. Ağır sevdik, ağır kızdık, ağır güldük, ağır yedik, ağır gezdik, ağır giyindik..

Ne çok şeyler geliyor aklıma eskiyi düşününce. Öyle çok geriye değil sadece 15 yıl öncesine gitmemiz yeterli bence duygularımızın depreşmesine.

                Mesela’lar baÅŸlıyor ÅŸimdi birkaç örnekle..

👉          Müstakil ev ve yerleÅŸik mahallede oturmanın nimetlerinden faydalandım hep. Halamlarla birlikte aynı binada 2 dairemiz vardı. 4 kızdık ve delicesine arkadaÅŸtık.
Sabah yüzümüzü yıkamadan sokağa çıkar, akşam ezanında arka mahalleden toplardı annemler bizi. Parkta ayakkabılarımızı çıkartmış olurduk (annemler inanılmaz kızardı) bizimkiler görmeden ayakkabılarımızı bulup eve gitmemiz için 10 saniyemiz olurdu. Evde yıkanıp paklanıp yemek sonrası oyuna devam ederdik. Kardeşimle, ailemle, kuzenlerimle hep kalabalık..

Oysa ÅŸimdi..  Eve gitmek için çoÄŸumuz 2,5 saat trafik çektikten sonra koltukta sızmış bir ÅŸekilde günü sonlandırıyor. Ne arkadaÅŸa vakit var ne aileye. Ne yazık!
  
👉            Bütün esnaf tanıdıktı, susadığımda eve gitmek yerine X amcadan para alabilirdim ya da Y amcanın dükkânında oturup biraz dinlenebilirdim. Farklı farklı amcaların dükkânlarında, yanlarında büyüdük ve hiçbir ÅŸekilde ne bir göz ne de el kayması yaÅŸadık. Çok şükür!

Oysa şimdi.. Amcaları bırakın teyzeler bile namusumuza göz dikmiş durumda. Her yaşta kendimizi korumak zorundayız. Ne yazık!
                
👉            Zamanında izlediÄŸimiz Tom ve Jerry, Buggs Bunny, Casper dışında biz de modernleÅŸmiÅŸ ve Fox Kids ðŸ’ž izlemeye baÅŸladık. Tüm replikler ezberlenmiÅŸti ve hangi çizgi filmin hangi saatte baÅŸlayacağını ezbere bilir, deli gibi beklerdik. Adams Ailesi, 402 no’lu sınıf, Andy’nin Nesi var?, Roboroach, Wunschpunsch, Çılgın Korsan Jack, Tutenstein.. Ay daha bir sürü güzel ÅŸey! Her birinin jeneriÄŸi aklımda. Önüme koysalar 3 öğün izlerim, izleriz eminim. 

Bilgisayar oyunları bizim zamanımızda da vardı elbet ama çizgi filmler başladığında bilgisayara ara verilirdi. Ve kimse bilgisayar oyunu için kendini ya da başka birini öldürmezdi!

Oysa ÅŸimdi.. Oyunu taklit edip asıp kesiyor millet! Dün arkadaşımla da onu konuÅŸtuk; Biz de GTA oynadık elbet ama dışarda elalemi taramadık yani!. 

👉       Teknolojinin geliÅŸmesiyle muazzam baÅŸarılara ve ileriye gittik o konuyu tabi ki tartışmayacağım ama düşünsenize MSN ðŸ’¬ðŸ’¬ zamanını..
Evde 1 bilgisayar var –yerinden oynamasına imkan yok- ve kardeÅŸimle aynı odada kalıyoruz. Hafta içi okuldan, dersten öyle çok vakit yok bir ÅŸeylere. İşte bu yüzden Cumartesi ve Pazar günleri savaÅŸ günleriydi. Gözlerini ilk açan, yataktan ilk fırlayan ve bilgisayarın düğmesine ilk basan ÅŸanslıydı. Bilgisayar onundu. DiÄŸeri sırasını beklerdi ve bunun saatler süreceÄŸini bilirdik. Ama asla aklımıza gelmeyen bir ÅŸey vardı ki; sabahın kör vaktinde kim uyanacak da MSN’ye girecek ve dedikodu yapacak..? Bu sebeple ilk açan biri gelirse diye bekler, diÄŸeri de ya sıra bana gelirse ya o kalkarsa diye beklerdi 😊 sonra zaten ikimizin de hevesi kaçardı.

Oysa ÅŸimdi.. Böyle tatlı telaÅŸlar kalmadı. Her girdiÄŸimiz toplulukta önce yüz yüze sosyalleÅŸip, ardından klavyeden haberleÅŸiyoruz. Whatsapp ðŸ’£gruplarıyla gıybetler yapıyor, fallar bakıyor, kutlamalar yapıyoruz. Ya da baÅŸkalarının yönlendirmelerini takip edip, cinayetlere, hırsızlıklara falan karışıyoruz abuk sabuk!

Her ÅŸey bu kadar kirleniyorken bizde köreliyoruz adım adım aslında. Giden ve geliÅŸen bir ÅŸeylere ayak uydurmamız gerektiÄŸini tabi ben de biliyorum ama büyürken küçülmek gibi bir ÅŸey bizimkisi. GeniÅŸledikçe daraldık. Zihnimiz sığlaÅŸtı. Sözlük bakmaya, ansiklopedi karıştırmaya bayılırdım Oysa ÅŸimdi aklıma takılan bir ÅŸeyi hiç zihnimi yormadan 2 sn içerisinde internetten bakıyorum. Farklı plakalı araba gördüğümde ÅŸehirleri saymaya çalışırdım, oysa ÅŸimdi “bu nerenin plaka kodu?” diye arıyorum oluveriyor.

"Bu kadar istiyorsun madem sen böyle devam et" diyenleri duyar gibiyim de olmuyor be canım. Eski kalıyorsun, geç kalıyorsun, dışta kalıyorsun..

Ayak uydurmak zorundayız tamam ama git gide bozulan bir çevrede neyi nasıl yapacağımızı bilemiyoruz. Gelişmeden ilerlemeye mi çalışıyoruz yoksa geri geri giderken ileri gittiğimizi mi sanıyoruz bilemiyorum.

 BildiÄŸim bir ÅŸey varsa eskiyi gerçekten çok ama çok özlüyorum! 💚

Share
Tweet
Pin
Share
No yorum


Metin bugün ayın kaçı?
Kaç ay olmuş baksana..
Böyle diye diye yılları geride bıraktık.  Büyürken, yılları sabit tutup ayları dahi saydık . Gün gün.. şükrederek.

Geriye dönüp baktığımda, geçen yıl kaleme aldığım duygularımın kat kat arttığını ve kendimde keÅŸfettiÄŸim ÅŸeylerin ne kadar farklı olduÄŸunu görüyorum. 
Etrafımdaki renklerin ne kadar canlı olduÄŸunu, sevinçlerin ve kelebeklerin havada dolaÅŸtığını gözlerini görünce daha iyi anlıyorum. 

Kalbim herhangi bir sebepten soÄŸumuÅŸsa, ellerimi tuttuÄŸunda insanlığıma ve sıcaklığıma geri dönüyorum. 
Kötü ve kaka olan her şey, sen güldüğünde değişiyor.

"Ben böyle bir insan mıymışım?" dedirtiyorsun insana, bu da çok hoşuma gidiyor.

Varlığına teşekkür ederim canım eşim. Sen benim hayatımdaki en tuhaf şeysin. Hep var ol, hep gül ki, ben de güleyim.

                        EvliliÄŸimizin 36. Ayı kutlu olsun diyor seni düşünmekten kurtarıyorum. J

Share
Tweet
Pin
Share
No yorum


Bir sandaldayım gece vakti. 
Yıldızların ışıltısı denizin üzerinde, 
Benim gözlerim gökyüzünün içinde.
Ruhumun nerelerde kimlerle dans ettiÄŸini,
bedenimin kimin yanınca can vereceğini,
Hatırlatmaya çalışıyorum kendime.

Hatırlamak, unutmaktan daha zor oluyor bazen

Çiçekli elbisem kandan arınmıyor,
İnatla ve süratle hatırlamak zorlaşıyor.
Küçük kesitler geliyor göz kapaklarımın içine
Anlamsız ses bütünlükleri ile birlikte:
-hayır, bırak, dur, sakinleş.
Derin bir nefes alarak açıyorum gözlerimi
Açmazsam denizle bir olabilirdim.
Deniz beni kabul eder miydi?

Çiçekli elbisem kandan arınmıyor,

İnatla ve süratle hatırlamak zorlaşıyor.
Kapatıyorum gözlerimi yeniden
Büyük bi' hol içerisindeyim
Güneş ışığı gözlerimi kamaştırıyor, gülümsüyorum.
Neden buraya geldim? 
Kalabalık nereye dağıldı?
Etrafıma bakınıyorum. Sesler geliyor:
-hayır, bırak, dur, sakinleş
Bir el görüyorum.
Çiçekli elbisemdeki kanla aynı renk.
Tekrar açıyorum gözlerimi, sanırım yapamayacağım.
Yapacaksın, diyor ay kapat gözlerini
Tekrar kapatıyorum.
Büyük bir salondayım.
Dans ediyorum, en güzel halimle. 
Çiçekli elbisem üzerimde, bir ses geliyor. 
Birileri koÅŸuyor.
Bir el görüyorum. 
O el benim, benim elim.
Çiçekli elbisemle aynı renk. 
Kanlar damlıyor.
Sesler netleÅŸiyor.
-hayır ölmeyeceksin, bırakma beni, dur lütfen dur sevgilim, sakinleş.

Bir sandaldayım gece vakti, deniz beni kabul ediyor açamıyorum gözlerimi.


Sumru Yıldırgı

Share
Tweet
Pin
Share
No yorum

        Tek akıllı sen misin kızım!

-          -23 Nisan Pazartesi’ye geliyor Metin, bir yerlere gitmeliyiz.
-         - Tamam olur, sakin kafa dinlemelik yerlere gidelim..

Dediler ve plansız yola çıktılar..

21 Nisan Cumartesi günü sabah saat 07:00’de kalktıklarında bile nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Hem yazlık hem kışlık birkaç parça eÅŸya alıp anahtarı çevirdiler.

                Neden bilmem bu tatil saflığıma denk geldi. Beynim tamamen durmuÅŸ ve canımın ne istediÄŸini bilemez haldeydim. Gidelim, ama nereye? Yapalım, ama ne?

1. gün.. 21 Nisan Cumartesi

Kaz daÄŸları ilk ve tek rotaydı.  KuÅŸ seslerin içindeki daÄŸ evleri bizim için inanılmaz ve etkileyiciydi. Özellikle Jippe daÄŸ evi ve İda Natura Otel harika 2 mekan. Harika olmasından sebep ki yer bulmak hele de böyle 3 günlük tatillerde imkansız oluyor. Nitekim öyle de oldu ve biz yolun daha başında kırılıverdik. İkisi de bizim gideceÄŸim tarihlerde doluydu. (Jippe birkaç bungalovdan oluÅŸan küçük butik bir yer, genelde yoga/meditasyon için gruplar tercih ediyor ve hop diye odalar bitiyor. Gizli bahçemi sizinle paylaşıyorum beni piÅŸman etmeyin, dolup taşırmayın lütfen J ) X otele batık, doluydu. Y, Z otellerde de yer yoktu. Biz de alfabenin başına döndük ama nafile! Tek akıllı ben deÄŸilmiÅŸim, herkes kaçmış!
                Yol üzerinde TekirdaÄŸ’a gelmeden ‘Åžarköy Çiftlik’te güzel bir kahvaltı yaptık. Giderken de gelirken de yeri var ama biz Çanakkale’ye giderken soldakine (ters ÅŸeritte/petrol ofisi içinde) girdik. Gözlemesi muhteÅŸem! Kesinlikle tavsiye ederim. Patatesli gözleme yedim. İncecik yufka da deÄŸil, kalın hamur da deÄŸil tam ortasını bulmuÅŸlar ve inanılmaz doyurucu. Serpme kahvaltıları da var ama biz hızlıca yumurta + gözlemeyi tercih ettik. Ek bilgi; tostları da gayet baÅŸarılı gözüküyordu, yemedik hatrı kaldı.

Bence bir bakın, aklınızda olsun à  Tık!

Yol gidiyor, biz gidiyoruz ve hala yerimiz belli deÄŸil. Sağımız solumuz hem yeÅŸil hem sarı. MuhteÅŸem kanola tarlaları ezber bozan cinsten doÄŸayı sarıya boyamış. Hep yeÅŸil olan aÄŸaçlara inat, mor, pembe, beyaz çiçeklerle bezenmiÅŸ bir sürü aÄŸaçlar vardı. O an karar verdim ki, ilerde çocuÄŸuma tarlaları sarıya, aÄŸaçları mora boyayabileceÄŸini öğreteceÄŸim. Öğretmeni sorduÄŸunda; 

“Öörtmenim bu kanola tarlası, TekirdaÄŸ- Çanakkale yolunda çok vardır. Bu aÄŸaçlar da Çin Morsalkımı ve Erguvan. Tarlaların ortasında olabilir.” diyebilmeli..

Koku bizi aldı götürdü en uzaklara. Sarı, yeşil, mor.. doğa o kadar cömert davranmış ki ne yanımıza baksak gökkuşağı..















Renkleri ardımızda bırakarak ÅŸarkılara eÅŸlik ediyorduk. Umarsızca gittiÄŸimiz yolun bizi nereye götürdüğünü düşünmeden gülümsüyorduk. Neyse dedik, Çanakkale’ye gidelim de buluruz bir ÅŸeyler. Yer yok!


    Çanakkale ÅŸehitliklerine kadar gelmiÅŸken bastığımız toprakların anlamını bir kez daha görmek için saygı duruÅŸuna geçtik ve tek tek ÅŸehitlikleri gezdik. İnanılmaz kalabalıktı, otobüslerin biri geliyor, diÄŸeri gidiyordu. Bu harika bir ÅŸeydi ama tabi ki sorgulamadan da geçemedim!

    Can cana, yürek yüreÄŸe çarpışan gencecik evlatları görünce yine tüylerim ürperdi. Nasıl dedim, nasıl geldik bu hale biz. Allah’ım sen bizi ve ülkemizi koru!

Saygımızı, duamızı ve minnettarlığımızı huzurlarına bırakarak sessizce yolumuza devam ettik. 






Çanakkale bitiyor biz hala nereye gideceÄŸimizi bilmiyorduk. A CIK MIÅž TIK! Çanakkale’ye gelmiÅŸken şöyle sakince güzel bir yemek yiyelim dedik ama yol gittikçe sinirler geriliyor, mideler kazınıyordu. Ha gayret dedik, devam. Åžuursuzca kendimizi Bozcaada yollarına vurduk.

(Çanakkale’den karşıya geçiÅŸ için farklı feribot güzergahları var. TrafiÄŸe göre tercihinizi yapabilirsiniz. Biz Ecebat’tan geçmeyi tercih ettik. Feribot çok uzun sürmüyor yarım saatte diÄŸer yakaya geçmiÅŸ oluyorsunuz.) 






      Ve Bozcaada tabelaları gözükmeye baÅŸladı. Adım adım takip ederek Geyikli üzerinden feribot iskelesine doÄŸru yol almaya baÅŸladık.
      Hala otelimiz belli deÄŸil! 

Feribota gidilen yol üzerinde çok ÅŸirin bir otel bulduk aradık ve yerimiz var cevabını aldık. Sormadan sorgulamadan “yaz abi bizi, ÅŸimdi Bozcaada’ya geçiyoruz ama akÅŸam saat 22:30’da geleceÄŸiz” dedik ve gittik. 
Arabamızı feribota yakın bir yere park edip yürüyerek feribota bindik. Normalde 3 saatte bir olan feribot saatlerini 21-23 Nisan arasında saat başına çevirmişler hatta doldukça direkt beklemeden kalkıyorlardı. Yoğunluğu siz düşünün!
Biletleri gidiÅŸ dönüş veriyorlar. Araç 80 TL, yolcu 7 TL. Biz toplam 14 TL vererek sıra beklemeden prensesler gibi bindik akÅŸam güneÅŸi vuran feribota. 
Yazarın buradaki amacı; merkezden kalkan bir minibüsle gün batımını izlemeye gidip akşam feribotuyla da hala rezervasyonu duruyorsa oteline gitmek.

17:45 gibi adaya vardık. Feribottan iner inmez “Turist Information” kulübesinin oradan servis minibüsleri kalkıyor. Bizim bindiÄŸimiz minibüs güzergahı ÅŸu ÅŸekildeydi; yol üzerinde bir ÅŸarapçıda durduk, 10 dk ÅŸarap tadım, foto çekimi + Ayazma plajının önünden geçiÅŸ + bir tepede fotoÄŸraf çekimi + batık gemi (gemiyi parçaladıkları için artık güzergahtan kaldırmışlar, oraya uÄŸramadan geçtik) +  Polente feneri dedikleri meÅŸhur rüzgar güllerin olduÄŸu gün batım seyir tepesi. Fiyatı kiÅŸi başı 20 TL. Turlar deÄŸiÅŸiklik gösteriyor mu açıkçası bilmiyorum, araÅŸtırmaya fırsatım olmadı çünkü 10 dk sonra kalkan bu minibüs günün son minibüsüydü, Hemen bindik. 















                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    
Bu arada dikkatli okuyucular fark edecektir ki; hala yemek yemedik! Bilet ücretlerini ödeyip amcaya yalvardık. “ çok açız, en yakından ne alabiliriz, bey amca” dedik. KoÅŸa koÅŸa Ziraat Bankası’nın karşısındaki bir çay bahçesinden tavuk döner + güzel bir arpa suyu aldık. Tavuk döner güzeldi, içi doluydu en azından fiyatı 6 TL- valla martı deÄŸildi ya- arpa sularına da 10’ar TL verip kese kağıdıyla (poÅŸet kullanımı kesinlikle yasak!) adada koÅŸturmaya baÅŸladık. En azından romantik bir yerde yiyecektik, martı eti de olsa gün batımına karşı ve can sevdiÄŸimle birlikte.. kim bilir belki de o yüzden güzel gelmiÅŸtir.  RomantikliÄŸi bir kenara bırakın ama açlığınızı son dakikaya bırakmayın :)
GüneÅŸi 20:00’de batırdık. Titreyerek.. DonmuÅŸtuk. Hava gerçekten inanılmaz soÄŸuktu. KoÅŸarak servise bindik ve ada merkezine doÄŸru yola çıktık. Hava tatlı tatlı kararırken bizde feribot saatine kadar ne yapacağımızı planladık, bir arada sızdık tabi.
               
20:30-40 gibi ada merkezine ulaÅŸtık. 22:00 feribotuyla Geyikli’ye döneceÄŸimiz için 21:30’a kadar vaktimiz vardı. Åžu meÅŸhur Çiçek Pastanesi’ne gitmeden tabi ki dönemezdim! 

Eskiden Çiçek Pastanesi’ndeki damla sakızlı kurabiyelerden ölümüne yerdim. Haksız mıyım? Bakın bi. Üstüne üstlük bir de kargo isterdim. Fakat ÅŸimdi.. bilemiyorum, tüm Bozcaada ve sakızlı kurabiye hayranlarının beni taÅŸlamasından korkuyorum ama beÄŸenmedim.. 2 ayrı dükkanları var adada. Ara sokakta ufak bir pastane olarak bir de meydanda halı sahanın arkasında biraz daha büyükçe, geç saate kadar açık çay bahçesi tarzında dükkanı var. Birer kahve ve tüm kurabiyelerden birer tane aldık. Kahveler çok iyiydi. Ama kurabiyeler.. Dedim ya ben ekstra almadım hatta 1 kurabiyenin yarısını da Metin’e verdim.

Hayal kırıklığıyla adım adım yürüdüm son feribota doğru. Uykum da gelmişti zaten. Bir kurabiye bu kadar üzebilir miydi insanı, çok sorguladım.
      22:30 gibi Geyikli’ye vardığımızda araçlar trafiÄŸe karıştı, biz aralarından sıyrıldık. Sakin ve kısa bir yürüyüşle otelimize ulaÅŸtık. Pencereden ay manzarasını seyrederek mışıl mışıl uykuya daldık..


2. gün.. 22 Nisan Pazar

Günaydın, güneş! Pencereden ne de güzel geliyorsun.
Bi dakika! Dinlenme tatili olmayacak mıydı bu? Saat 08:30’daki uyanışın sebebi neydi?

Bugünkü plan oradan oraya savrulmadan sakince geçirilecek bir Pazar günüydü. Üşürüz diye hırkalarımızı, okuruz diye kitabımızı, yeriz diye fıstıklarımızı aldık ve güzel bir kahvaltı sonrası yine Bozcaada feribotuna yürümeye baÅŸladık.  Trafikte boÄŸulan arabalara nanik yaparak bindik feribota ve güneÅŸin alnımıza vurduÄŸu açık alana oturduk. Saniyeler geçtikçe güneÅŸi göremez olduk, İstanbul-Adalar vapuru gibi olmuÅŸtu ortalık. Deniz ve güneÅŸ manzarasında sadece insan gövdeleri vardı ve bu sadece 1 feribottaki kalabalıktı.

Birilerin üstünden geçerek feribottan indik, akÅŸam adada yemek yemeden olmaz dedik ve ara sokaklarda gezip güzel bir yer aramaya koyulduk. Saat daha 12:00’ydi ve akÅŸam için masalar rezerve edilmiÅŸti bile. Sandal Restaurant adadaki en meÅŸhur yerlerden bir tanesi. Battı Balık ve Simyon’da onu izleyen diÄŸer mekanlar. Sandal’da tuhaf bir çekim var çünkü diÄŸer yerlerin kapısının önünde menü ve fiyatlar yazıyor fakat Sandal’da fiyat yok. Görevliyle birlikte içeri girip canlı canlı mezeleri gördüğünüzde tamam diyorsunuz ya burası olsun. Mezeleri inanılmaz güzel gözüküyordu. 
DİP NOT: çok fazla mekanla kıyaslayamam fakat burası gerçekten diÄŸer yerlere göre pahalı. Mezelerin fiyatlarının yüksek olmasını anlar ve kabul ederim. Fakat standart 35’lik rakı için 120 TL demeleri bizi uçurumdan aÅŸağı düşürdü. El yapımı lezzetler için paha biçemem -ki zaten tercihim direkt burası oldu- ama ÅŸiÅŸelenmiÅŸ ve her yerde olan bir ÅŸey için bu fiyatı kabul etmedik. Biraz durumu anlatmaya çalışınca rakıyı 100 TL’ye içtik. Olumlu bir ÅŸekil miydi, yoksa zaten kazıklıyorlar da normale mi indirdiler bir yorum yapamayacağım. 
(Neler yediğimizi, sonunda bize patlayan hesabı gün bitiminde paylaşacağım, şimdilik adanın gündüz haline devam edelim..)

Bir tatlı huzur almaya geldiÄŸimiz bu yerde kalan son 2 bisikleti de kiralayıp yollara düştük. Arabalardan kendimizi kurtarıp Ayazma plajına kadar pedallamak ilk hedefimizdi. (Bozcaada merkezden sanırım 6-7 km uzaklıktadır) Hengameyi atlatınca ÅŸarkılar söyleyerek pedal çevirmeye baÅŸladık. Kendince spor yapan ben, bisikletle çıkılan yokuÅŸ olduÄŸunda havlu attım. Ne nefes kaldı ne heves. 
-Aman! Öldüm ben, bittim ben. Bir daha bisiklet yok. diyerek sızlandığım sırada yol tatlı bir eÄŸimle pedal çevirmemi durdurdu. Saldım kendimi aÅŸağıya!

Heyoo, ben geldim Bozcaada, sevdiÄŸimle gezmeye geldim!

Nasıl bir kalabalık! Yollarda in cin yokken vardığımız Ayazma Plajı’nda insanlar arabalarını kenara çekmiÅŸ hoppa cuppa denize atlıyor. Sahil ÅŸeridi gerçekten insan doluydu. Nisan mı yoksa AÄŸustos bayram tatili mi anlayamazdınız. Bu kalabalığı pas geçip size bizim gözümüzden Ayazma fotoÄŸrafı paylaşıyorum.





  Plajın karşısında 1-2 tane restaurant var, biz Koreli Restaurant’ı seçtik. Double patates kızartması + 2 bira’ya 52 TL vermenin ÅŸaÅŸkınlığıyla kumların üzerine oturduk. Neyse dedik ya hak ettik buz gibi biraları!


Rüzgar var, esiyor, kumlar patateslerin üzerine geliyor. Patatesler çıtır değil, yumuşak. Serilip de kitap okumaya ne hacet. Olmadı dedik. Hadi gidelim.!





Atladık bisikletlere. Uçarak indiÄŸimiz yokuÅŸu bisikletler elimizde tırmandık. Kısa bir viraj sonrası çok rahat pedallayarak ada merkezine ulaÅŸtık. Hedef; Kale’nin arkasındaki gizli bölge.
                
Hay aklımıza! Neden ilk buraya gelmemiÅŸiz ki. Denize 1 cm kala oturduk, güneÅŸ arkamızda. Sessiz ve kimsesiz. Fıstığımız ve güncel arpa sularımız insancıl fiyatlarla alındı ve huzura atlandı. OkuduÄŸum              Kumral Ada, Mavi Tuna                bile anlam kazandı. İçime iÅŸledi her cümlesi. Saat 18:00 olmuÅŸken hah dedim, tatil yeni baÅŸladı. 



An be an güneÅŸin arkamızdan gidiÅŸini izledik ve gölgelerin gücü adına kalktık oturduÄŸumuz yerden. Yemek saatine kadar adayı turladık. Sokaklara girip çıktık, müzik duyduÄŸumuz yerde oturduk ve dans ettik.  

Ah be sokakta olmak ne güzel bir duygu!



Sandal Restaurant’ta rezervasyonumuz 19:30-21:30 arasındaydı. Bu da demek oluyor ki;1 masayı 2 kiÅŸiye rezerve ediyorlar. Sen askeriye sistemi gibi verilen saate kadar yemeÄŸini yiyip kalkmak durumundasın. Bir yere mahsus bir ÅŸey deÄŸil bu, ada kalabalığından yapılacak bir ÅŸey kalmıyor. Ne yapalım dedik nasılsa 22:00’deki feribotla döneceÄŸiz, kabul ediyoruz.

Deniz ürünleriyle aramız çift olarak pek iyi değil. Hakkını veremiyoruz açıkçası böyle mezelerin. Biz ortalama börtü böceksiz şeyler yiyoruz maalesefJ


Girit ezme (3 peynirle yapılan bol Antep fıstıklı bir meze) + Ege Karması (kurutulmuÅŸ domates, zeytin, ceviz, kuru üzüm, kaÅŸar gibi Ege’ye ait ÅŸeyler) + YoÄŸurtlu ot (adadaki bilmem kaç çeÅŸit ot) + Levrek marin + ara sıcak olarak Karidesli peynir köftesi + 35’lik rakıya 210 TL Ã¶dedik. 



      Mezelere bayıldık, hepsi hop hop kaydı valla ne yalan söyleyeyim. Ellerine saÄŸlık yapanın ama sorgulamadan edemedik.  Bu fiyata biraz söylenip biraz da şükrederek çıktık açıkçası.


     Keyfimiz gıcır ÅŸekilde feribotla otelimize döndük. Güzel bir yürüyüş ve sahilde geçirilen vakit sonrası günümüzü bitirdik ve yarına hazırlık için penceren gözüken ay’a selam söyledik. 

3. gün.. 23 Nisan Pazartesi
Günaydın sendromsuz pazartesi, günaydın uzaklar, adalar, kuÅŸlar…



AkÅŸam yediklerimizden sonra kahvaltı için biraz düşündük fakat bir kahve ve 1 dilim çıtır çıtır ekmekten vazgeçemedik. Sahilin dibindeki masamıza oturduk ve biten tatilimize kocaman gülümsedik. Oyalanmadan yola çıkmak en güzeli olacaktı. 

Bakmayın yazmak gibi kolay değildi yaşamak, yorulduk baya!

12’ye doÄŸru arabamıza atlayıp yolları ardımıza bırakarak düştük evimizin hasretine. 
(Buradan bir ipucu vermek isterim. Eve dönüş için Çardak-Gelibolu feribotu kullandık. 2 oldu bu güzergah ile trafiği ve araç sırasını atlatıp hop diye geçiyoruz. Siz yine de navigasyona ve internet sitesine bakmadan aman ha yönelmeyin.!)



Hep derim, biz hem hancı hem yolcuyuz Metin’le. Bu yüzden bir yanımız gitmeye merak, bir yanımız dönmeye..


Share
Tweet
Pin
Share
No yorum


Kalemi elime almayalı ne kadar uzun zaman oldu bilmiyorum.

Hep derim, bilgisayarda yazamıyorum, ellerime kurşun bulaşmalı diye ama şu an klavyeye harıl harıl vururken de aynı duyguyu hissedebiliyorum.

Kulağıma kulaklığı taktım, saat eve gitmek için erken ama oturup çalışmak için de geç. Ofiste oturduğumu sanıyor herkes ama aklımın ve hoy hoy ruhumun nerede olduğunu sormayın a dostlar!

Gözlerim açık ama kapalıymış sayalım..
Baş lı yo rum..

          Hafiften bir rüzgar baÅŸlamış, saçlarımı bir saÄŸa atıyor, bir sola. Sol taraftan geliyor, ve yüzümü yarıdan bölerek saÄŸ tarafıma dokunuyor. Elleriyle yüzümü okÅŸayan bir sevgili misali sadece beni iyi hissettiriyor. 
        GüneÅŸ alnımın çatısına vuruyor. Gözlerim kapalı olduÄŸu için canımı acıtmıyor ama içimi ısıtan bu halini de merak etmiyor deÄŸilim. Gözlerimi açıp bakasım geliyor. Vazgeçiyorum. Böyle iyi. 
        Sakince bekliyorum. Kulaklarıma dolan kuÅŸ seslerinin içimi doldurmasını bekliyorum.  Nasıl da huzurlu. Çalan telefon, öten mail kutusu, ani tepkili bir ses yok ÅŸaÅŸkınım açıkçası ama hiç sesimi çıkartmıyorum. 

        Gözlerimi açmadan saÄŸ elimi hafifçe yanıma uzatıyorum. EriÅŸebileceÄŸim yerde bir sıcaklığa deÄŸiyorum önce. Sonra sıkıca kavrayıp dudaklarıma götürüyorum. Önce kokusunu alıyorum en derinlerime kadar.. Sonra sıcaklığı ellerimden dudaklarıma deÄŸiyor. Aroması incecik yolu takip edip bütün hücrelerime ulaşıyor. SakinliÄŸimi bozmuyorum ve bardağımı bırakıp aynı mesafedeki tabaktan ÅŸekli düzgün olmayan bir ÅŸeyi alıp ısırıyorum. (Kurabiyelere asla dayanamam. Çatlayarak öleceÄŸimi bilsem de yemekten vazgeçemeyeceÄŸim 3 ÅŸeyden birtanesidir..) Gözlerimi açmadan mırıldanıyorum. 

                      "Damla sakızı… Badem.. Bozcaada.."  (Ne demek istiyorum, tıkla gör! )

Kumlara deÄŸen ayaklarımı hafifçe oynatıyorum. Isınan diÄŸer tarafa alıyorum ki kemiklerim ısınsın. Koskoca kıştan çıktık içimiz dışımız vitamin görsün diye kollarımı yukarıya kaldırıp “ısıt beni güneÅŸ kardeÅŸ” diye bağırıyorum.
--------
Gözlerimi açmak istemesem de telefonum çalıyor.
Kulaklığımı çıkartıp mevcut pozisyonumu alıyorum. 
Hazin son..
Planlama arıyor ve üretimde yaÅŸanan bir problemden dolayı istediÄŸim ürünün hazır olmadığını söylüyor. 
Teşekkürler ve beni bekle, dönüşüm muhteşem olacak hayat!


Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Newer Posts
Older Posts

Katkıda bulunanlar

  • Unknown
  • Unknown
  • Unknown

Categories

  • Ana Sayfa
  • Anı
  • AÅŸk
  • Balat
  • Bayram
  • Biz Kimiz
  • Bozcaada
  • Cumartesi
  • Çanakkale
  • Çiçek
  • Etkinlik
  • Evlilik
  • GeçmiÅŸ
  • Gezi
  • Göz
  • GüneÅŸ
  • Günlük
  • Hafta Sonu
  • İstanbul
  • İz. Gün
  • Kadın
  • Kendime Not
  • Kutlama
  • Lethe
  • Masal
  • Mikro Hikaye
  • Mikro Åžiir
  • Ne Yapsak
  • Pazar
  • Sandal
  • Sevgi
  • Åžiir
  • Åžiirsel
  • Tanıtım
  • Tramvay
  • Umut
  • Yıldönümü

recent posts

Blog Archive

  • ▼  2018 (5)
    • ▼  Ekim 2018 (1)
      • GÜZELDİK KÜÇÜKKEN !
    • ►  Mayıs 2018 (2)
      • Nice 30 Mayıs'lara..
      • Lethe'de Bir Kadın
    • ►  Nisan 2018 (2)
      • Bozcaada ve Ben ve Biz !
      • Neredeyim? Neredesin?
  • ►  2017 (29)
    • ►  AÄŸustos 2017 (1)
    • ►  Temmuz 2017 (1)
    • ►  Haziran 2017 (7)
    • ►  Mayıs 2017 (20)

Kötüye Kullanım Bildir

Created with by ThemeXpose | Distributed By Gooyaabi Templates