YLDRG. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Bu Blogda Ara

  • Ana Sayfa

selaset

         Herkes ister yüreÄŸinin götürdüğü yere gitmek..
Kimi buna cesaret eder, kimi para biriktirir, kimi miras parasını harcar, kimi balıklama dalar, kimi de uzaktan bakar..

Yapabilirim, edebilirim diye söylediÄŸim çoÄŸu ÅŸeyi yaptım ve ardımda bıraktım. Yapacağımlar kaldı benimle.. hep erteliyoruz, her ÅŸeyi. Sonuçlarına katlanmak zor geldiÄŸi için çoÄŸu zaman, ya da nasılsa olur diyerek rafa kaldırıyoruz sonsuzlukta unutulacağını fark etmeden.. 

        Aslında hepimiz bir ÅŸeyler istiyor ve yapmaya çabalıyoruz. Kimimiz yazıyor, kimimiz gidiyor, kimimiz geliyor ya da boÅŸveriyor. tüm bunların yanında önemli olan nefes alabilmek ve gerçekten huzurlu olabilmek. 

Kimin, neyin nerede olduğunun önemsiz olduğunu anca kayıplar yaşayınca anlıyoruz. Ölümler olduğunda birkaç saatliğine hayatımızı değiştireceğimizi söylüyoruz fakat gün bitiminde yine aynı hengameye dönüyoruz. Doğumlar olduğunda neden bir adım ileriye gidemiyoruz. Yeni başlangıçların farkına varmak için bundan başka mucize olabilir mi? Havasız, kendi kadar bir suyun içinde 9 ayda oluşan bir canlı, dünyaya geliyor ve mücadeleye katılıyor. Başlıyor en savunmasız haliyle.. Konuşamıyor, yiyemiyor, derdini anlamıyor ve anlatamıyor, sıkılamıyor, eğlenemiyor, göremiyor, anlayamıyor.. tamamen en saçma ve bilgisiz haliyle, birisinin desteğini alarak devam ediyor yoluna. Destekçisi olduğu zaman insan bir şeyleri başarabileceğinin en güzel örneği bu bence.

         Bir ÅŸeyler yapmak için kim neyi bekliyor bilmiyorum. Ben neyi bekliyorum, hele onu hiç bilmiyorum. Gökten elma düşse kafama, nasıl yol alacağımı anlayamayacak haldeyim. Bu da beni buldu diye hayıflanacağımdan eminim. Ama gerçekten onca açıklık alanda nasıl bana geldi de düştü bu elma..

Biz ki toplum olarak üzerimize sıçan kuşa minnettar kalıp şanslı olduğumuza inanırız. Yemez içmez, koşar şansımızı deneyeceğimiz biletler alırız ve bekleriz. Elmanın da bize düşüyor oluşunu anlayamayacak olmamız işte bu yüzden kötü.. yani aslında olayı biliyoruz ama uygulayamıyoruz. düşüncelerimizin köreldiğini anlayıp, ayağımızla kenara ittiriyoruz ve yürümeye devam ediyoruz.


       Yani ÅŸarkıda da dediÄŸi gibi; “Uzun bir seferdeyiz, gücümüz yetene kadar..”
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Hayat koÅŸturması, Temmuz’un ortasına gelmiÅŸiz hiç haberimiz yok.
Hava baygın. Ne yapsak kar etmiyor dedik ve bunca zaman –ki bence benim için bir problem- evdeydik. Biraz havuzda takıldık biraz bahçede derken deÄŸiÅŸik bir ÅŸeylere giriÅŸemedik. Serin havayı fırsat bildik ve döndük dedik ki yeter bu kadar, haydi..
Cumartesi günü benim biriciÄŸimin doÄŸum günüydü. Gündüzden yapılacak iÅŸler vardı. Bir oraya bir buraya koÅŸtururken hangi gündeyiz, ne yapıyoruz unuttum gitti. Sadece akÅŸama odaklandık. Aceleyle iÅŸlerimi bitirip hazırlandık. Bir organizasyon yapalım ve birlikte ÅŸarkılar söyleyelim istedik. Canım ailemle birlikte gittik sazlı sözlü bir mekana. OturduÄŸumuz yere yakın sahil tarafında yemeli , içmeli söylemeli bir yere gittik. Uzun zamandır birlikte böyle kafayı boÅŸaltmamıştık iyi oldu ÅŸarkı söylemek.. Daha bir perçinlendik ÅŸarkılarla. Keyiflendik ve dedik ki “iyi ki doÄŸdun gökçe’”
                
           Gece geç yatınca Pazar sabahına dahil olmak biraz zaman aldı tabii. Åžu Pazar günün stresi burada baÅŸlıyor iÅŸte. Son tatil günün.. Uyusan mı? Uyanıp kahvaltıya mı gitsen? Denize mi gitsen? ArkadaÅŸlarla mı görüşsen? Yarına yemek mi yapsan? Annenlere mi gitsen? Evde pinekleyip film mi izlesen? Ve daha niceleri.. Sadece 1 gün ve sonsuz seçenek. Her seçiÅŸ bir vazgeçiÅŸtir mottosuyla kalkıp hızlıca hazırlandık. Biraz uyuyup sonra kahvaltı yapmayı tercih ettik. Atladık arabamıza ver elini Balat sokakları dedik. Rengarenk evleri, bu dünyaya ait olmayan tavırları, farklı ve turistik yer izlenimini veren arka sokaklarıyla hep merak konusuydu. Önce dedik biraz günaha girelim. Cooklife Balat adında miss gibi bir cafeye gittik. Tasarım, dizayn, ÅŸekli ÅŸemali müthiÅŸ. Off be Metin dedim, ne güzel çalışır ve yaÅŸarız burada..
Hayallerimize biraz ara verdik ve sorduk birbirimize, Ne yiyelim? Tabi k Pankek yiyelim. Canımsın! Gözümüz doyar mı tabi.. önce 2 kiÅŸilik kahvaltı söyledik. İlk baÅŸta gözü doymasa da bence 2 kiÅŸiye sakin ve samimi bir kahvaltı. Omleti var, çıtır ekmeÄŸi, peynir çeÅŸitleri, reçeli, zeytini, domatesi, yağı yani olması gereken her ÅŸey var. Keyfimiz bedenimizden fışkırıp resmen dans ediyordu, eminim dışarıdan geçen herkes bunu görüyordur. Kahve kokusu..! mutlulukla bir ilgisi olmalı.. kahvaltı sonrası tıka basa doymuÅŸken enfesto pankekler geldi. Åžekli ÅŸemali, ÅŸurubu, görseli.. ayy nasıl mutluyum anlatamam. Tadı da gayet güzeldi.  Tabir-i caizse kusana kadar yedik ve kıpırdayamayacak halde cafeden çıktık. 2 kiÅŸilik kahvaltı 26 TL, 4 adet pankek 24 TL (2’lisi de vardı 16TL), americano 8 TL, espresso 6 TL olarak toplamda 64 TL’ye baygınlık derecesinde yedik. Tavsiye mi? Kesinlikle..!

GöbeÄŸimizi elimize aldık ve düştük kaybolmalara. Ara sokaklara, renkli evlere ve tarih kokan yerlere daldık. FotoÄŸraf çekilirken başımızı bir kaldırdık ve kıpkırmızı bir yapı gördük. “Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu” muhteÅŸemdi, gerçekten. Sancaktar YokuÅŸu’nda kalıyor ve görülmemesi imkansız. Kırmızı tuÄŸlalar Fransa’dan getirilmiÅŸ. Aralarda beyaz farklı taÅŸlar da var. Aynılık yok hiç binada, hep bir farklılık ve tasarım. Tarihiyle ilgili detaylar için pek çok internet sitesi mevcut.




Yürümeye ve keÅŸfetmeye devam.. hepimizin tabir olarak kullandığı “Çıfıt Çarşı”sını aradı gözlerim. Pazar olduÄŸu için dükkanlar kapalıydı birkaç tane açık bulup içlerine daldım. Eski kokuyordu hep.. Çok eski ÅŸeyler vardı ne bulduysam elledim ve hayallere daldım. Sokaktan ilerledikçe bir kıyamet bir gürültü duyduk ne olduÄŸunu anlamak için biraz daha yaklaÅŸtık. Oo içerisi nasıl kalabalık anlatamam. Mezat dedikleri açık arttırmayla eski ürünleri satıyorlar. Nasıl da önemli hissediyor insan kendini elinde masa tenisi raketlerinden numaraları tutup 2’ÅŸer TL fiyatı arttırırken.. Amcanın sunduÄŸu eÅŸyaların çok da eski ve antik olduÄŸunu söyleyemeyeceÄŸim. Evimizde kullanmadığımız, elden çıkartmak istediÄŸimiz ürünler genel olarak. Oyuncak da vardı, duvar halısı da, gaz lambası da, fincan takımı da..  Moda hemen girdim, madam Gamze olarak rönesans dönemindeymiÅŸ gibi tüylü ÅŸapkamla oturup bir süre fiyat artışını izledim.


Sat- sat- sattım! Sırtımda çanta, ayağımda spor ayakkabılarla bir anda yurdum kızı oluverdim. Uyandım düşlerimden ve devam ettim renkli evlerin arasından..
Nefes almak, keşfetmek, kaybolmak güzel şey vesselam. Gezin, görün, yiyin.

YAÅžASIN GEZMEK, OHH BE!
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum

Göğün gözlerinle birleştiği yerlerde
Çıngıraklı yılanlar hayale dalıyor.
Bir bir güzelleştiriyor dünyayı
Gözlerin, 
Ve gözlerinden süzülen umut ışığı.

Bir dile geliş serüvenine ayak basıyor
Rüyalarda çiçek toplayan kızlar.
Uykusundan uyanmak istemeyen çiçeklerin
BildiÄŸi bir ÅŸey var;
Gerçek dünyanın zalimliğini yıkmak,
Rüyalara sahip olamaya benzemiyor.

Sesin yağmurlara karışırken
Göğün  yedi kilitli kapıları açılıyor.
Yapraklar koca damlalara ev sahipliği telaşında,
kurak kalmış topraklar hasret denizinde boğulurken.

Bir masal gerekiyor engereklere
Ruhlarının iyiliği topraktan ağaçlara,
Ağaçtan gezegenlere yayılırken.
Hiçbir masal kurallara aykırı bitmez, bilmiyorlar

Kokun siniveriyor yedi kuleden aşağı
Bir dilek için bin yıldız düşüyor, yerlere
Denizler kayaları süpürüp temizlerken
Küçük bir kız çocuğunu camda bekletiyor hayalin.

Tam buradan çekip vurulmuştu hayallerim
Ellerim kan revan içinde bir yorgan altında kendimi
Kendi benliğimi telkin ediyordum, gece saat üç
Yüzümün aynaya hayranlığına sarmaşıklar dolanır,
Gün doğumunda özgürlüğe açılmasını beklerdim.
Maalesef, bir kabus deÄŸildi,
İzi her daim taşınacak bir gerçekti.
Geç
me
di.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Bayram yaklaşırken herkesin söylediği o cümleye ben de imzamı atıyorum. Yaşlanıyor muyum diye bir sordum önce. Geçen senelerde de bu cümleyi kuruyordum ama inanmıyorum bu kadar. Yaza geldiği için midir nedir hiçbir anlamı kalmadı bayramların. Eh bir de çalışınca tek anlamı tatil oluyor haliyle.
                Åžimdi gözlerimizi kapatıp küçükken olan bayramlara gidelim.. Önce Ramazan’ın son haftası bize yaÅŸattıklarına bakalım. Evde bir temizlik.. Canımız çıkana kadar, ıncık cıncık, dip köşe temizlik yapardık.  Biz ailecek küçük olduÄŸumuz için bize kimse gelmezdi, hep biz giderdik. Bu yüzden onca temizliÄŸi hep söylene söylene yapardım. Evin büyük ablası olarak anneye yardım etmek bana düşerdi. Vitrindeki tüm eÅŸyalar aÅŸağı iner, yıkanır paklanır, yeni örtüler serilir. Perdeler indirilir, en güzel yumuÅŸatıcıyla yıkanır, camlar ovalanır –genelde üstüne bir de yaÄŸmur yaÄŸardı- nevresimler deÄŸiÅŸtirilir, banyo ayrı bir ovalanırdı. Bayram temizliÄŸi dediÄŸin ÅŸey gerçekten 1 hafta sürerdi. Arefeye kadar iÅŸi bitirenler ÅŸansı ve eli çabuk insanlardı, ayrıcalıktı yani bu.  Onca iÅŸin gücün, kovayla bezin arasından sıyrılıp bayramlık kıyafet bakmaya da çıkardık. Nerede ne var diye maÄŸazaların altını üstüne getirirdik. BeÄŸenip seçmek de ayrıca bir meziyetti. Genelde ya beÄŸenemezdik ya da beÄŸendiÄŸimiz o etek üstümüze olmazdı. Hayal kırıklığıydı tabi ama onu unutturacak bir ÅŸey elbet bulurduk. Evde 3 kadınla yaÅŸayan zavallı babam, arefe akÅŸamları bizi eve beklemezdi zaten. EÄŸer temizlik arasında o hafta kıyafet bulduksak, deÄŸmeyin keyfimize bir geniÅŸ, bir rahat olurduk ki sormayın.
                TemizliÄŸi, kıyafeti hallettik. Sırada tatlı var tabi ki. Kimse gelmese de o tatlılar börek, çörekler yapılırdı. Biz biraz farklılığı sevdiÄŸimizden sanırım bayram baklavası yerine Amonyaklı pasta yapardık. BildiÄŸiniz bisküvili pastanın daha meÅŸakkatlisi yani bayram baklavası kadar uÄŸraÅŸtırıcı ve havalı. Hamurlar açılıp, tek tek bilmem kaç kat piÅŸirilip arasına özel kakaolu puding sürülür ve yaklaşık 30 katlı bir pasta yapılırdı. O evin kokusu hala burnumdadır. Acı acı, yakıcı bir koku.. KardeÅŸim pek nazlıdır gelemez o öyle ÅŸeylere diye babamla dışarı dolaÅŸmaya çıkarlardı. Pasta piÅŸince yemeÄŸe gelirlerdi. Tabi annem ilk gelecek misafire kadar saklardı, bozamazdık ÅŸeklini ÅŸemalini. Bayram bitse de yesek ÅŸunu diye gelip geçerken sadece koklardık.
                Temizlik, kıyafet, tatlı hazır. Artık saat geç olmaya yüz tutmuÅŸ, sırada banyo var! Önce kardeÅŸ yıkanır, sonra abla hızlıca yıkanır. Fırsat kalırsa anne yıkanır, bayram sabahı baba yıkanır. Müstakil evimizde, halamlarla birlikte 2 dairemiz vardı. 2 evden birisi suyu açtığında, akışı yavaÅŸlar ve banyo yapmak iÅŸkence olurdu. Mutlaka birimiz diÄŸerini bekler ve ilk kapan rahat rahat yıkanırdı. Bizdeki ritüel böyleydi.
                Temizlik, kıyafet, tatlı, banyo hazır. Ve sabah olur..
Asla deÄŸiÅŸmeyen ÅŸey, 8:30-09:00 gibi annem “Bugün bayram, erken kalkın çocuklar! Giyelim en güzel giysileri” ÅŸarkısıyla bizi uyandırırdı. Allah’ım ne kadar güzel bir uyanış ÅŸekliydi o. Huzurlu ve keyifli. Gülümseyerek uyanır hemen elimizi yüzümüzü yıkamaya giderdik. Babam camiden gelmiÅŸ, sıcacık simitlerle, annem mis gibi kahvaltıyı hazırlamış, televizyonda Yıldız Abla’yla Kanal D Çocuk Kulübü açılmış olurdu. 1 ay evde yapılamayan kahvaltının acısı bu birkaç saatte çıkardı. 
               Geriye dönsem tekrar o masaya otursam, uyuklayarak çayımı içsem..
Sonra kıyafetlerimizi giymeye koşardık kardeşimle. Yardımlaşarak o beni, ben onu, annem ikimizi giydirirdi. Erkenden hazır olup bayramlaşırdık. Kahverengi deri çantamıza ilk harçlığı babam verirdi. Ne büyük mutluluk ve armağan!
Gezmeye baÅŸlardık. Babanneme gidip sarma, börek patates kızartması yerdik kahvaltı sonrası,. Sonra devam ederdik iÅŸte hala, teyze, annemin teyzeleri, babamın halaları derken bize 3 gün bayram yetmezdi. DeÄŸiÅŸmeyen diÄŸer ritüel de bayramın ilk akÅŸamıydı.  Ananemde toplanırdık hepimiz. Oo ne güzel yemekler yerdik.
                Ve büyüdük.. Çalışmaya baÅŸladık, evlendik derken bayram bizim için sadece gezmeye gitmek, tatil yapmak oldu. Büyüsü bozuldu çoÄŸu ÅŸeyin, anlamı kayboldu. Kışa geldiÄŸinde tekrar deÄŸiÅŸir mi algılar bilmiyorum ama o zaman da kayak tatiline, ÅŸehir turuna gidilir herhalde. Ya da çoluk çocuk olur evde pineklemeye ayırırız vaktimizi..

                Yüksek sesle söyledikçe anlıyorum ama hayat buna döndü, farkında olsak da her ÅŸeyin, geriye dönemiyoruz.. NormalleÅŸtiriyoruz.
Share
Tweet
Pin
Share
4 yorum
Artık sandalye döşemesinin her bir ipliği sırtıma batıyordu. Saatlerdir onun kendi egosunun göklere tırmanmasına müsaade ediyordum. Defalarca görüşülen, konuşulan, karalaştırılan ne varsa hepsini tek tek önüme koyuyor ve sorguluyordu. Sorguladığı her bir kelime için ben de tek tek açıklama ve geçmişe yönelik hatırlatmalar yapıyordum. Biliyorsun ya, birlikte konuşmuştuk ya, sen demiştin ya, söylemiştim ya.. Ne desem boş onu da biliyordum fakat diretmenin anlamsızlığının da farkındayım. Ne dese kabullenmeyecektim tabii ama ağız dalaşına girmek de inanılmaz yorucuydu. Kelimelerini takip etmeyi bıraktığım o an etrafı izlemeye başladım..
                Duvarda bir iz dikkatimi çekiyor. Boydan boya çatlamış. Depremde olmuÅŸ olabilir mi acaba? Yok sanmıyorum. O kadar küçük bir çatlak bırakmaz herhalde depremler. Çivi mi çaktılar acaba? Çakarken farkında olmadan aÅŸağı kadar yaralamış olabilirler duvarı. Sahi ne olmuÅŸ ki? Sadece boya da çatlamış olabilir. Aman neyse banane.
                Sesi hala odanın içinde. Nefes almakta zorluk çekiyorum sahiden. Nefes almak demiÅŸken.. Suyun rengi inanılmaz derecede muhteÅŸem. Cam göbeÄŸi mi desem, turkuvaz mı desem bilemedim. Seyretsem mi suya mı girsem kararsız kalıyorum. Elimde limonatam, başımda ÅŸapkam. . Aman ya karşımdaki manzaranın tadı daha önce alınmamış cinsten. Bir tarafım yemyeÅŸil yapraklarıyla maviyi farklı kılan tepeler, diÄŸer tarafım kuÅŸ seslerinin çınladığı dallarında kırmızı kırmızı kirazları sarkan aÄŸaçlar. Ayaklarım serin sulara deÄŸiyor. Tırnaklarımdaki kırmızı ojeler kirazlara kafa tutsa da onlarla yarışamayacağının farkında. Sessizce oyalanıyor suyun içinde. Pipeti aÄŸzıma götürüyorum yavaÅŸtan. İçinde buzlar, çilekler ve nane yaprakları olduÄŸu için tadı damağıma, renkleri gözlerime hitap ediyor. Hepsinin tadı küçücük yerden geçip aÄŸzıma yayılıyor. Keyfime diyecek yok derken birden ses yükseliyor. Yanımdaki çift kavga mı ediyor diye başımı çevirdiÄŸimde manzaram darmaduman olup yine çatlayan duvara dönüşüyor.

                Konu deÄŸiÅŸmiÅŸ. Nereden nereye gelmiÅŸiz hiç farkında bile deÄŸilim. Ben zaten burada deÄŸilim. Seni dinlemiyorum. Ben gidiyorum, yeter dedim içimden  ve derin bir nefes vererek başımı salladım ruhumu ve sabrımı teslim ettiÄŸim sandalyeden..
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum

- Sen hiç rüya görüyor musun?
- Dünya üzerinde neden saat farkı var hiç düşündün mü?
- Hayır.
- Biz uyuduğumuzda ruhlarımız başka beden de can bulduğu için. En büyük hatamız ne biliyor musun?
- Bilmiyorum. 
- O bedenlerle yaÅŸadıklarımızı rüya sanmamız. 
- Neden bahsediyorsun?
- Sen rüyanda karşında gördüğün kiÅŸiyi sevgilin sanıyorsun ama yüzüne baktığında ona benzemiyor bile diyorum... Sadece bir düşün. 
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum


Ne zaman kendime boş bir gün hediye etsem. Soluğu önce kütüphanede sonra da toplu taşıma araçları içinde buluyorum. Bugün de tüm günü kendime ayırdığım ama her zamankinden farklı olacağını hissettiğim bir gün idi.
Kütüphaneden bir kitap seçtim. En tozlu rafın bir altındaki raftan. Sağdan 3, soldan 15 numara.
Kitabın üzerinde " gece sessizliğinden, gündüzün felaketine geçişte " yazıyordu.
Tramvay durağına gelene kadar 10.568 adım attım.
Soğuk gri merdivenleri çıkarken rengarenk bir bahçede koştuğumu düşündüm.
Hayat gördüklerimizden çok görmek istediklerimiz de saklıydı. Åžimdi hatırlamadığım biri öyle söylemiÅŸti. Ben de o günden beri hoÅŸlanmadığım her ÅŸeyin üzerine, rengarenk bahçeler sererken buldum kendimi. 

Zil çaldı, kapı açıldı.
Bir adım attım kendimi kanıtlarcasına ve bir koltuğa oturdum cam kenarı. Hani zaman su gibi akar, olaylar gözlerinin önünden film şeridi gibi geçer, sen durursun ama her şey hareket eder ya...
Tam da öyle oluyor bir taşıtın camından insanları izlerken.

Zil çaldı kapı kapandı.
Beyaz ve  kırmızı ışıklarla karanlığı bastıran bir tünelden geçiyorum.
Kulağıma bir ses ilişiyor
-bunu böyle yapmamalıydın
Dönüp bakacak oluyorum, sonra beni engelleyen bir gülümseme çarpıyor gözüme
-elleri birbirine sarılmış çiftin o güzel gülümsemesi...

Zil çaldı kapı açıldı
Birileri geliyor içeriye, birileri terk ediyor bizleri. Kimi önce binip sonra vazgeçiyor birden, kimi son onda atıyor kendini içeri.
Bir telaÅŸ burada, binbir telaÅŸ.

Zil çaldı kapı kapandı.
Kırmızı bir bavul çarpıyor gözüme. Zor kapanmış belli, içindeki hayal yükü dışarı çıkıp omzuma konuyor. Bana ait olmayan yükleri taşımayı görev bilmişim kendime. Sıra bir anda karışıyor, karşımda oturan çift kalkıp, iki dedikoducu kıza bırakıyor yerini.
Yeniden gülümseyen iki yüz geliyor karşıma, en azından.

Zil çaldı kapı açıldı.
Ayrılıklar yüzünden omuzlara düşen gözyaşları, betonların kirini yıkıyor. İstasyonlardaki banklar kim bilir kaç yıkılış görmüşlerdir. Ve kaç çiçek üzerinde solmaya yüz tutmuş, kaç mektup altlarında ezilmiştir. Ayrılanlar birbirine el sallıyor, bazıları tenezzül dahi etmiyor, bazılarının uğurlayanı bile yok.

Zil çaldı kapı kapandı.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Çılgın Çiftimiz yollarda!

Bu hafta ne yapsak dedik dedik en sonunda sormaktan vazgeçtik. Cuma akşamı hazırladık çantaları ve cumartesi sabahı olmasını bekledik.
Sabah 07:30 gibi düştük yollara doğru Eskihisar Topçular feribotuna.. rotayı yolda belirledik ve dedik ki bu hafta olsun olsun Ya lo va!
Cumartesi sabahı sakinliğinde açtık müziğimizi ve birbirimize bakıp gülümsedik eşimle. Deliydik biraz ve bu delice hoşumuza gidiyordu. Defolup gitmek ruhumuzda vardı.
Şansımız yaver gitti ve hiç beklemeden feri botumuz hareket etti. Ramazan boyunca gidiş dönüş biletleri 70 TL olarak kampanyada. Normalde tek yön 45TL, ama böyle olunca keyfinden yiyemedik.
Hava nasıl güzel, nasıl güneşli anlatamam. Kaptık bir çayla tost (Kavurma kaşarlı Tost 8 TL, çay 2,5 TL) ve kocaman bir oh çekerek yolculuğumuza başladık. Yaklaşık 30-40 dakika sonra plakalar, radyo frekansları değişti. İşte benim için özgürlük buydu. Plakaların, frekansların değiştiği yerlerde olabilmek..
Yolculuk boyunca gezilecek yerlerin haritalarını, mesafeleri falan çıkartmıştık. İstikamet ÅŸelalelerdi. Ama dikkatimizi çeken bir ÅŸeyle rotamız tamamen dağıldı ve ÅŸekillenmemek üzere deÄŸiÅŸti. Mavi YeÅŸil Yol, dedikleri bir ÅŸeyi öğrendik. Bu sadece yeÅŸillikli bir yol. Ölümüne yeÅŸil, kaybolurcasına virajlı, tek ÅŸeritli daÄŸ yolu ve kusana kadar yercesine meyve aÄŸaçlarıyla dolu. KuÅŸ seslerinden kulaklarımız sağır, yaprakların yeÅŸillerinden gözlerimiz kör oldu diyebilirim. Birçok köylerin içinden geçerek seyir yolu yapılmış. Bir proje aslında. İzmit tarafından gelindiÄŸinde Altınova’dan, feribotla gidildiÄŸinde Yürüyen köşk’ten baÅŸlıyor ve neredeyse tüm Yalova’yı içeriyor. Köyler çok eski ve uzaklarda kalmış. Ulaşımın olup olmadığı bile meçhul olan yollardan geçtik. Gece o yolda olmayı tercih etmem sanırım, ÅŸeritler ve karanlık olması oldukça korkunç olur. Ama gündüz vakti yaÅŸadığımız o keyif ömrümüze bedeldi. Kesinlikle tavsiye ederim.


                Savrula savrula, aÄŸaçlardan meyve kopara kopara normal düz yola yaklaşık 2 saatte ulaÅŸtık. Sonraki istikamet Yürüyen köşk oldu. Zaten hemen Yalova giriÅŸinde kalıyor. GiriÅŸi 2 TL. Aracı bıraktıktan sonra bahçesinde biraz yürüyüp de köşke ulaÅŸtığınızda küçük ve samimi bir evin yanında devasa, 390 yaşında bir çınar sizi selamlıyor. Rehber eÅŸliÄŸinde her 20 dakikada bir köşke girip içinde dolaşılıyor. Atatürk’ün misafirlerini ağırladığı yerler, misafir terlikleri, kahve içtiÄŸi fincan (en sevdiÄŸi fincanmış ve Prag’dan gelmiÅŸ. Sadece Atatürk için özel yapılmış), oturduÄŸu masa, yattığı yatak, yıkandığı yerler.. Büyülenmek için her ÅŸey mevcut. Hemen hemen olduÄŸu gibi korumuÅŸlar yapıyı. Odalardaki perdeler orjinalken, tüller yenilenmiÅŸ, merdivenler, tırabzanlar Atatürk’ün elinin deÄŸdiÄŸi ÅŸekliyle bırakılmış. Rehberin anlattığına göre Atatürk evde yemek kokusundan hiç hoÅŸlanmazmış bu yüzden mutfak bulunmazmış. GiriÅŸte küçük bir servis odası vardı. Yemekler yan tarafta yapılıp, bu odadan servis edilirmiÅŸ. Üst kata çıktığımızda Atatürk’ün kiÅŸisel banyosunu gördük ve bir odada bize gülümseyen heykelini.. Bire bir ölçülerinde yapılmış takım elbiseli bir yakışıklı öylece oturmuÅŸ misafirlerini karşılıyor. Gerçekten tüyler ürpertici bir ÅŸey. Bir dolap göze iliÅŸiyor. İçinde yemek takımları ve yorganlar var. Sarı bir yorganı anlatıyor rehberimiz annesi kendi iÅŸlemiÅŸ elleriyle.. FotoÄŸraf çekmek yasak olduÄŸu için elimden geldiÄŸince anlatmaya çalıştım ama görmek gerçekten harikaydı.

 

                Atatürk’le vedalaşıp bir sonraki durağımıza Yalova Kent ormanına geçiyoruz. Çınarcık’a ulaşıp TeÅŸvikiye köyü tabelalarını takip ediyoruz. Dümdüz gidiyoruz ve açlığımızı nerede bastırabiliriz diye etrafı süzüyoruz. YeÅŸillikli ve tenha bir yol olduÄŸu için tabelaların yönlendirmesini takip ediyoruz. İnternetin de yardımıyla Zindan Cafe diye harika bir yere oturuyoruz. Etraf yeÅŸillik kocaman, masalar da var armutlar da. Güveçte köfte ve ayran istiyoruz. Yemek öncesi tereyağı, kaÅŸar ve sıcacık pide geliyor. Gömüyoruz hiç düşünmeden. Köftelerimizi anlatmaya kelime yetmez. Bir güveçte kocaman köfteler üzeri kaÅŸar dolu, enfesto! SipariÅŸ vermememize raÄŸmen bir de yeÅŸil salata geliyor masamıza. Toplamda 45 TL ödeyip ayrılıyoruz oradan. Kesinlikle tavsiye edilir.
                Göbeklerimizi elimize alarak yola devam ediyoruz. Çifte ÅŸelaleler az ilerde bizi bekliyor. Biraz ilerleyip giriÅŸ kapısına geliyoruz. Tatlı bir amca selamlıyor bizi, kamp soldan, ÅŸelaleler saÄŸdan diyor ve 5 TL rica ediyor. Arabamızı bırakıp Erikli Åželalesi’ne doÄŸru yürümeye baÅŸlıyoruz. Öyle yürümek deÄŸil, 2 3 adım bir ÅŸey. Bir asma köprü çıkıyor karşımıza azıcık sallanıp fotoÄŸraf çekilip devam ediyoruz. Patika yollardan, yeÅŸillerin arasından 1. Åželaleye sonra da 2. Åželaleye ulaşıyoruz. Nasıl da saklı, nasıl da kaybolası bir yer.. Suya giren çılgınlar da var, aman ıslanmak bana göre deÄŸil ben buradan bakarım diyen de.. Biz ortada kalıp, ıslanıp suya girmeyenlerdendik. Birkaç fotoÄŸraf çekilip, huzurla suyun sesini dinledikten sonra yola çıktık. Dipsiz göl dedikleri 2 ayrı göl de varmış, hızlıca arabamıza atlayıp görelim dedik. Çok incelemedik sanırım, öyle ilgimizi çeken bir ÅŸey göremedik ama internette yazılanlara göre zengin hayvan ve bitki çeÅŸitliliÄŸiyle doÄŸacıların uÄŸrak yeriymiÅŸ.          


                Havanın muhteÅŸemliÄŸine kanıp arabamıza atlayıp kendimizi serin sulara bırakacağımız bir yer aramak için ÅŸehre doÄŸru inmeye baÅŸladık. Çınarcık tarafına çektik arabayı ve bir evin bahçesinden geçip hoppa cuppa denize. AkÅŸam 6 gibiydi, hava bulutluydu ama üşütmüyordu. YaÅŸasın denize atlamak.. MuhteÅŸem bir deniz deÄŸildi ama yine de bizi sevindirme yetti.
                Yaz akÅŸamlarında ne yapılır? Denizden sonra tabi ki dondurma yenir. Bizde öyle yaptık ve Özkaymak dondurmacısından kaptık 2’ÅŸer top dondurma. Bal badem ve İtalyan karameli (nam-ı diÄŸer Åžirinler) tercih ettim. Topu 2,5 TL. Güzel mi derseniz, çok bayılmadım ama yedim.
Dondurmamızı yerken bir sonraki rotayı düşünmeye baÅŸladık. Bursa’ya geçelim Tirilye, Cumalıkızık, Bursa merkez, Mudanya yapalım dedik sonra durduk. Aklımıza gelen yerleri daha önce gezdiÄŸimiz için ayrıca yarın da babamızın doÄŸum günü olduÄŸu için haydi dedik doÄŸru eve!
Böylece günübirlik Yalova gezimizi tamamlamış olduk. Feribotta çekildiğimiz fotoğraflara bakarken eve varacak olmamızın huzuru içindeydik. Defolup gitmeyi çok seviyoruz ama eve de bayılıyoruz.


Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Haftanın 4. Gününde olduğumuza kim inanır ya!
Bu hafta bitip bitip tekrar başlıyor sanki, çalıştıkça zaman geçmiyor, işe geldikçe gün bitmiyor, hafta git gide çoğalıyor.
Hem de yazın ilk günü bugün. İçimizin laylay lomlom olması gereken ÅŸu tatlı havada hepimiz bir yerlerde tıkışık haldeyiz. Totomuz çimenlere yayılması gerekirken sandalye tepesinde, ellerimiz deniz kabuÄŸu toplaması gerekirken klavyelerde, gözlerimiz  güneÅŸten kısılması gerekirken ekranlara yapışmış vaziyette, aklımız zaten kim bilir nerede?

                Atın beni denizlere yalan dünya size kalsın melodileri fırfır dönüyor başımda. Ait olamamak diye bir ÅŸey var hepimizin hayatında. Ellerinde kitap, gözlerinde güneÅŸ gözlüğü olan ve ayakları pıçıl pıçıl sulara deÄŸen insanlara deÄŸil sözüm elbette, aitlik ekinin insana dönüşmüş hali onlar. 
Ben bizim gibilere sesleniyorum; haydi günün anlam ve önemine uygun eski fotoğraflardan yapalım bakalım bir TeBeTe..
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Bugün bayram, erken kalkın çocuklar!
Bugün bu şarkıyı söyleyerek uyandım. Kelebeklerimin kanat çırpış sesi, yanaklarımı okşayan hafif bir meltemle karışıyordu.
Bugün yüreğim pır pır atıyordu.
Bugün cama vuran yağmur damlaları yüzümü güldürüyordu.
Bugün baharın bitip, yaza girdiğimiz son gündü.
Bugün hayatımızın değiştiği bir gündü.
Bugün.. 30 Mayıs 2017. 👰 💕
2 yıl önce bugün hayatımın değiştiğini cümle aleme duyurmuş 10 100 1000 kişiyle tepine tepine oynamıştım. Zibilyon tane insanın elini öpmüş ve teşekkür etmiştim. Ettiğim tüm teşekkürlerin hayatımı alıp bambaşka taraflara götüren canım eşime olduğunu biliyordum. Elimi tuttuğunda, gözlerime baktığında, yüreğime dokunduğunda nasıl ömrümün renklendiğini, nasıl çiçek açtığını, nasıl içime su serpildiğini gördükçe teşekkür ettim.
Tek tek her günüme geriye baktığımda, oh diyorum her saniyem için. Hayatımda çok delilikler, saçmalıklar, hatalar ve doğru kararlar verdim ama bu karar hayatımdaki en dosdoğru karardı.
Beni yaptığım, yapacağım yanlışlardan koruyan adam, içimdeki insanlığı, çocukluÄŸu dışa vuran, yüreÄŸimin hep sımsıcak olmasına sebep olan sevgilim..  bana kattığın sevgi, insanlık, güzellik, samimiyet için binlerce kez teÅŸekkür ederim.
Bu ben miyim, ben yapabilir miyim, nasıl olabilir diye düşünceye düştüğümde beni ellerimden tutup göklere çıkartan, sen yaparsın, sen bu’sun diyerek cesaretimi hep canlı tutan, sevap pointlerimi hep en üste çıkartan, gamzelerimin özgürce çıkmasını saÄŸlayan, korkularımdan, kabuslarımdan, karabasanlarımdan çekip alan, soÄŸuktan, başıma gelebilecek kötülüklerden, susuzluktan, açlıktan koruyan canımın içi eÅŸim, sana teÅŸekkür ederim.
Kahvaltı kültürümü değiştiren, kahvemi nasıl içtiğimi keşfetmemi sağlayan, bambaşka hayatların, zamanların tanıklık ettiği anıları anlatan, bana meyveli pasta yediren, kahvaltıda makarna da yenebilir dedirten can yoldaşım. Bana kattığın şeyler için teşekkür ederim.
Kahkahalar, geziler, kilometreler, bambaÅŸka hayatlar, farklı magnetler, kaybolmalar, yeniden bulmalar, baÅŸlangıçlar, bitiÅŸler, vazgeçiÅŸler, çiçekler, böcekler, maviler, yeÅŸiller, daÄŸlar, tepeler, yeni tatlar, heyecanlar.. ne bileyim iÅŸte daha neler neler.  Dolu dolu yaÅŸadığımız yıllar için teÅŸekkür ederim.
Güzellikler, ömürlükler, özgürlükler, yollar, yıllar bizim olsun sevgilim!

           ðŸ’• 2. yılımız kutlu olsun…💕
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum

Tutabilsem ucundan saçlarını
Bir tutam eklesem yüreğime
Ne büyük mesele aşk
Ne büyük mesele kavuşamamak..
Satırlara dökülen hayatları toparlıyoruz bugün
Birer birer seçiyoruz,  diziyoruz üst üste
Anlatamadıklarımız boğazımıza düğüm
Takılan her ne varsa bir sonraki şarkıda
Cümle cümle anlatıyorum seni 
Cümleleri çiçeklerle süslüyorum her defasında
Gerek yokmuş böyle şeylere
Her çiçek takılı kalıyor boğazımda
Şimdi söylemek lazım dediğimiz ne var ise
Hiçbirinin zamanı deÄŸil 
Akıp giden zaman da hiçbir yol bize ait değil
Bir pencere kuşu olmak varmış, gökten yere inerken
Belki de yağmura muhtaç kalacak bir cam çiçeği
Doğuştan bir drama yükleniyor içimize
Kimi yok edebiliyor yangınlar içinde bırakıp
Kimi mumyalıyor ve  dipdiri tutuyor acıları
Farklıyız yürüdüğümüz yollarda
Farklılıklar ahenge ışık tutuyor, anlayabilene
Anlamayana bir demet uzatıyoruz,
Yüreğimiz el vermiyor kimseyi çiçeksiz koymaya
Zaman durabilen bir ÅŸey olsa idi
Sen geçmeden
Sen kalırken
durdururdum bir yerlerde
İşte o zaman
Ne yağmura muhtaç kalırdı toprağım
Ne de boğazım bir çiçek bahçesi olurdu
Olsun-du...
Milyon defa seviyor olacağım doğan her güneşte
Milyon defa sevilmiyor olsa da bedenim
Farklı taşların çıkardığı o ahenkli seslere
Eteklerimi sallayacağım
Salıncaklarla bulutlara ulaşacak göz bebeklerim
Tutacak biri elimden, belki sen
Belki tanımadığım bir sen
Ama illa ki sen.
O gün çözülecek bütün düğümler
Çiçekler çıkacak içimden,
Dünya güzel bir yer olacak, ayak seslerimiz sokakları inletir iken.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Çift olarak her saniyemizi gezmeye harcamakla mükellefiz. Hem evci hem yolcuyuz kısaca. Ev de bizim canımız, sokaklar da. Çok şanslıyız ki uyum sağlayabiliyoruz. Gerçekten eğer birimiz sadece evci ya da yolcu olsaydı yanmıştık. Hayat çok kötü olurdu..
Her hafta sonumuzu ufak kaçamaklarla doldurmaya çalışıyoruz. Gittikçe yaptıkça size alternatifler sunacağım. Önerilerim de olacak elbet ama biraz daha günlük olarak düşünebiliriz.
19 Mayıs hafta sonu..3 günlük tatil..kapalı hava..ne yapsak bilememe durumu.. sonuç..
Cuma hatta PerÅŸembe’den çıkıp bir yerlere saklanmayı çok istedik. Aradık taradık, bağırdık çağırdık sonra sakinleÅŸtik. 1 dakika dedik, herkes Pazar dönerse biz nasıl evimize gidebiliriz. Zaten yer mer yok. Bozcaada rotası deneyelim dedik. Neredeyse Mayıs’ın başında aradık. Her yer dolu! Gecelik fiyatlar İstanbul boÄŸazındaki otellerle yarışıyor. Her türlü alternatifleri düşündük. Geyikli’de kalıp günü birlik adaya geçmek, feribot biletleri, arabalı/arabasız, zaman, mekan, kavram aklınıza ne gelirse..Bodrum katındaki camsız odalara vereceÄŸim fiyatla bir geceliÄŸine kraliçe olabilirim diye vazgeçmek zorunda kaldık. Çok geziyoruz dediysek harmanları savurmuyoruz. Bizim için geziler minimum ÅŸeylerden oluÅŸuyor. Ufak butik oteller, sevimli köyler, kırlar ve harcamalar.. bu sebeple bu ticarete giremedik ve evimizde kalmaya karar verdik.
Evimizdeysek ne yapabiliriz dedik ve elimize bezle kovayı aldık. Hunharca temizliğe giriştik. Nasıl candan yapıyoruz belli değil. Bir taraftan ütü bir taraftan temizlik derken dışarıdaki yağmura el sallamayı da unutmuyoruz.
EÄŸlenceyi hak etmedik mi yani? Herkes yollarda tatillerdeyken biz evimizi temizlemiÅŸken bir de kaçamak yapalım dedik. ArkadaÅŸlarla Cuma akÅŸamı sazlı sözlü, rakı balıklı bir yunan eÄŸlencesine gittik. Mimarsinan’da bir mekan burası, Budo İskele’nin hemen orada kalıyor. Kalikratya Balık Restaurant olarak bulabilirsiniz. Cuma akÅŸamı canlı Yunan müziÄŸi vardı. Biz fix menü olarak tercih ettik. 4 kiÅŸiydik, masaya 1 rakı, 5 meze, salata, ara sıcaklar, balık, tatlı, çay menüde yer alıyordu. Fiyat bilgisi için mekanla iletiÅŸime geçebilirsiniz. EÄŸlendik, yani biz eÄŸlenmek istiyorduk ve zevk aldık, üzücü bir olay yaÅŸamadan kahkahalarla geceyi geçirdik. Arkadaşımızın doÄŸum günü ve bizim yaklaÅŸan 2. Evlilik yıl dönümümüz için de ufak bir kutlama oldu.😉
Uyandığımızda hala tatildi, hatta hafta sonunun ilk günüydü. Hızlıca bir kahvaltının ardından tabi ki kendimizi sokaÄŸa fırlattık. Dedim ya biz hep uzaklara yolculuk edenlerdeniz diye, iÅŸte o sebeple ne yapsak dedik ve Bakırköy İskelesi’ne doÄŸru arabayı sürdük. Hemen giriÅŸindeki İspark’a bıraktık. 4-8 saat arası 11 TL’yi de görünce içimiz rahat etti. Hafta içi yarım saatte bir, hafta sonu ise saat başı Kadıköy/Bostancı hattı var. İstanbulKart tam ücreti 7,70 TL, indirimli 3,80 TL olarak geçiyor. Jeton alırsanız ayrım yapılmaksızın 10 TL ödemeniz gerekiyor.  Biz biraz erkenciydik ve Marina’da bulunan çeÅŸitli kafelerden birinde oturup yüzümüzü güneÅŸe çevirip D vitamini depoladık. 20 dakika sonra Kadıköy iskelesindeydik. Tam iskelenin orada bulunan İspark için sırada bekleyen araç kuyruÄŸunun sonunu göremedik ve eÅŸimle çaktık bir beÅŸlik. DoÄŸru tercihti, tabana kuvvet haydi bakalım.
Sahile girdik, gidebildiÄŸimiz kadar gittik. Hedefimiz Bostancı’ydı. Ne kadar ütopik gözükse de biz yapardık, yürürdük. Sahil bitti, dere baÅŸladı. Yürüdük yürüdük. Fenerbahçe’ye kadar yürüdük. Güzel bir yemek yedik. Manzaraya karşı. Sonra bir tercih yapmalıydık. Bostancı’ya mı yoksa geri Kadıköy’e mi? Göz kırptık ve geri dönmeye karar verdik. Yürüdük yürüdük. Hızlı olmalıydık. Çünkü 45 dakika sonra deniz otobüsü kalkıyordu. Bu sondu ve geri dönmek için metrobüs, sonra minibüs gibi iÅŸkencelere maruz kalabilirdik. Vurduk kendimizi yine önce dere kenarına sonra denize.. hedefimiz Moda’daki MeÅŸhur Ali Usta Dondurmacısı’ydı. Geç de kalsam, midem de bulansa, kussam da o dondurmayı yemeliydim. KoÅŸtuk ve dondurmacıdaki sonsuz sıranın sonuna dahil olduk. Burası hep bir sıra hep bir hengame. Aslında sıra da çabuk geliyor ama insanın hoÅŸuna giden ÅŸey beklemek oluyor ve bekledikçe bekliyor. Çok çeÅŸitli dondurmalar var. Ben tercihimi damla sakızı, ceviz ve karamelden yana kullandım. Topuna 5 TL olmak üzere toplamda 1 kiÅŸinin avucuna sığmayacak kadar büyük dondurmaya 15 TL verip koÅŸmaya devam ettik. Tadına laf yok, ünü almış gitmiÅŸ zaten ama fiyatı bana fazla geldi. Bir daha gidip yer misin derseniz, evet yerim.
Yol yaklaşıyor, dondurmadan önümü göremiyorum ama sadece yürüyorum. Vee mutlu son, 10 dakika kala iskeleye yetiştik. Çaktık yine bir beşlik dondurma bulaşmış ellerimle.
20 dakika sonra arabamızda, 30 dakika sonra evimizdeydik. Telefondaki adım sayar uygulamasına baktığımızda, bu günlük toplamda 15 km yürümüştük. Yaşasın işte bu bizdik.!

Daha bitmemiÅŸti, yarın Pazar’dı. Kimsenin sevdiÄŸini sanmadığım bir olayla karşı karşıyaydık, gündüz düğünü.. sabah yorgun ama keyifli uyandık. Kahvaltı ve hazırlanma faslının ardından düğüne koÅŸturup gittik. Her zaman olduÄŸu gibi yanımıza yedek kıyafet ve ayakkabı aldık ama gözümüz gezmek görmüyordu hiç. Düğünden evimize döndük, güzel bir alışveriÅŸin ardından haftaya hazırlık için yemeklerimizi yaptık, ton balıklı bol yeÅŸillikli salatamızı yerken dizimizi izledik ve geceyi Pazartesi’ye dönmesi için yalnız bıraktık..
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Orkide gibi olmak istiyorum.
Kim beni sabit tutmaya çalışırsa çalışsın, ben açan çiçeklerimin ağırlaştırdığı tarafa eğilmeliyim.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Kaçasın gelmiyor mu şehrin sessizliğinden,
Denizlere sığınmak usulca

Kapı önündeki teyzenin dizlerine yatmak gelmiyor mu içinden
Hayatı öğrenmek adına

Çiçeklerin solmasına üzülmüyor musun sahiden
Bir gece vakti sulamak gelmiyor mu içinden
Ölmüşlerin adına

Büyümek zor gelmiyor mu gidenlerin arkasından bakmak zorunda kaldığında
Çocuk kalasın gelmiyor mu tren istasyonlarında

Pakette kalan son dal sigaran ile bakışmak, tam o an çok zor gelmiyor mu
Gece, gündüze yaklaşırken gökyüzünü ciğerine doldurasın gelmiyor mu sahiden

Böyle böyle delirmek hoşuna gitmiyor mu sahiden
Delirmek ne güzel şey!
Demiyor musun?

Dört duvar arasında sıkıştığın günler hatırına
Gecenin gündüze yaklaştığı saatleri unuttuğum çocukluğun hatırına
Hayatı yaşamayı bilmeyen senin hatırına
Ben senin için söyleyeyim o vakit
Delirmek ne güzel ÅŸey! 

Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
        Bugün uçaktan korkan birisiyle tanıştım.
Anlayamadım onu. Ne anlattıysa, nasıl hissettirmeye çalıştıysa bir o kadar sevdim ben..
Boşluk dedi önce, nereye gittiği nasıl gittiği belli değil dedi. Sonra nasıl uçuyor bu, hiç şansın olmaz düşerse. Ya düşerse?..diye devam etti. Yine anlamadım.
         Uçmanın nesi korkunç olabilir, bulamadım ben. ÖzgürleÅŸmenin binbir tane anlamı mevcutken bu da onlardan sadece bir tanesi dedim. Hem de parayla satın alınabilecek kadar basit olanı. Uçakta doÄŸan çocuklar bile dünya vatandaşı gibi bir tabire sahip olurken korkmaktan nasıl bahsedilebilir?

         Uçmak.. aslında uçakta olan için hiçbir yere ait olmama durumu.. göklerde olmak ve dakikalar içerisinde kilometrelerce yol katedebilmek. Ardına bakamamak aslında en güzeli. Camları o yüzden o kadar küçük. Başını çevirdiÄŸinde geride bırakılanlar gözükmesin diye.. ileriyi de görme diye o kadar küçük camlar. Nereye gittiÄŸinin önemi olmasın ve sadece gidebildiÄŸini gör, önyargılarından kurtul ve anı yaÅŸa diye öyleler.


        Uçmak.. sihirli bir güce sahip olmak gibi bir ÅŸey. Bir yerden bir yere ışık hızıyla gidebilmek..
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Vurgun yemiş bir yüzücü çıkarıyorlar en derinden
Mor dudaklarına bakakalıyorum
Ellerinin soÄŸukluÄŸuna dokunuyorum
Yüzünü avuç içlerime alıyorum
Bir geminin dalgaları vuruyor kayalıklara
Sessiz bir orkestra eÅŸlik ediyor
Feryat edenlerin yüzüne bakamıyorum
Haddim deÄŸil bir teselli de bulunmak
Bir ormana düşüyor yolum
Leylak kokusunu ciÄŸerlerime dolduruyorum
Bir ağaç dibi kucaklıyor ıssızlığımı
Issızlığıma sarılıyor
Issızlığımı sahipleniyor
Issızlığım ıssızlıktan çıkıyor
Yedi düvele karşı geliyorum
Haddim olmayan bir işe kalkışıyorum ilk defa
Dersimden kalıyorum
Yolculuklardan kalıyorum
Sevgilerden kalıyorum
Her kaldığım yer için çiçekler yetiştiriyorum
Çiçekler toparlıyor huzuru hücrelerime
Hücrelerim ev sahipliğine bürünüyor
Bırakmıyor yaşanacak şeyleri
Yaşayamıyorum, içimde dolup taşan alevleri
Toparlıyorum bütün çiçeklerimi
Kökleriyle beraber alıp, koşuyorum sağa sola
Sağ sol bana çarpıyor
Duruyorum bir saniyeliÄŸine
Vurgun yemiş bir yüzücü çıkarıyorlar en derinden
Mor dudaklarına bakakalıyorum
Ve bütün çiçeklerimi denize atıyorum.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Talihsiz bir kelebeğim bu evren içerisinde
Hatırlamıyorum çocukluğumda neredeydim,
Buralara nereden geldim?
Batan bir geminin içerisindeyim,
Okyanusun ortasında öleceğim,
Arafta kalanlarla beraber, o büyük günü bekleyeceğim.

Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Gezmek.. Yemek.. hayat felsefem olan 2 kelime. Zaten adım ve soyadıma bakılırsa çok da yabancı değiliz. (Gamze YLDRG)
Gezmeye nasıl başladım, nasıl tutku oldu tam bilemeyeceğim aslında genlerimde olduğunu söyleyebilirim. Babama bakılırsa, beni gerçekten leylekler getirmiş. O da çok gezer, gezmeyi sever çaktırmayalım. Çocukluğumdan beri her Pazar günü gezmeye götürürdü bizi, neresi olduğunun önemi yok birlikte gezmeye giderdik. Bu sanırım benim başlangıcım.
Altın vuruÅŸla baÅŸladım gezme hayatına. 18 yaşına basar basmaz yapılabilecek ÅŸeyi yaptım ve saçlarımı sarıya boyatıp Amerika’ya gittim. 3 aylığına Work and Travel için..  Ailemden uzak kaldığım ilk gezimdi bu, okyanus ötesi ilk gezim. Korkmadım hiç, vazgeçmedim ve hayat mücadelesiyle gittim. Neyin ne olduÄŸunu bilmeden bir bavulu doÄŸranmış domates, peynir, zeytin, toz tavuk göğsü tatlısı- tabi ki orda tatlısız kalamazdık- türk kahvesi, çorba, makarna doldurarak gittik daha 9 aydır tanıdığım arkadaşımla. Åžanslıydık havalimanında durdurmadılar bizi ve kaçırmadılar gurbet ellerde.
İlk uçaÄŸa biniÅŸimde okyanus ötesine gittim. İnanılmaz keyifli ve kısa bir yolculuktu benim için. Gözümde büyümedi hiç. New York’a indik, 20+20+8 kg bavullarla. Kalacağımız evi kendimiz bulacaktık. Çok zekiydik çünkü. BinmediÄŸimiz araç, yürümediÄŸimiz yol kalmadı. Bavulları metro merdivenlerinden aÅŸağı itip, elimizi kolumuzu sallayarak iniyorduk. BitmiÅŸtik artık çünkü. Sorsanız bir yudum su içmeden New Jersey’e doÄŸru yol almaya çalışıyorduk. Kimsenin olmadığı otobüse binip dualarla geçirdiÄŸimiz yolculuklar, otobanın ortasında inip karşıdan karşıya koÅŸturmalar, ünlü bir otel zincirinin -reklam olmasın ÅŸimdi baya ünlüydü- bahçesinde feryat figan aÄŸlayarak güvenlikten yardım istemeler, ay daha neler neler..
Evimiz, barkımız, etrafımız, perili evde oturan komşumuz, ev sahibimiz, gezdiğimiz yerlerimiz..
Hepsi birer tecrübeydi ama asıl, kasada iş yaparken Türkçe konuştu diye bir ailenin yanına apar topar taşınmak yaptığımız en en en delice şeydi sanırım. Ölmedik, tecavüze uğramadık, dışlanmadık, dolandırılmadık. Aksine öyle iyi insanlarla karşılaştık ki bizi evlatlarından ayırmadan bakıp beslediler. Sevgi verdiler sahiden!

                Geriye döndüğümde ne yaptıysam iyi ki diyorum. Tabi ki keÅŸkelerim var ama bu bünye bir Amerika görüp var olmaya çalıştı. Detayları çok bilinmese iyi olur zaten ðŸ˜‡ 
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Biz 3 kuzeniz aslında. 3 kız kuzen. Soy isimlerimiz aynı, kısaca YLDRG. Hayatın akışıyla birlikte ikimiz kendimize yeni bir soyadı seçtik fakat birimiz hala YLDRG. Beynimiz hem iÅŸleme hem de sözlere oldukça yatkın.  OkuduÄŸumuz bölümler mühendislik, enformatik gibi ÅŸeyler olsa da hep bir yaratma, hayal etme ve kurgulama üzerine kurulu dünyamız. Evcilik çağından beri üçümüz diÄŸer kuzenlere kıyasla biraz daha hayalperest ve kurgucu olduk. Bu da onun bir taÅŸması sanırım. Birimiz ÅŸairane duygu sellerinde, birimiz hoy hoy gezmelerde, hikayeleÅŸtirmelerde, diÄŸerimiz hem bilgisayar dünyasında kodlamada hem de kurgulamada..
Neler yapabiliriz, dünyada iz nasıl bırakabiliriz diye bunca zaman düşündük. Elbet bir şeyler yaptık kendi dünyalarımızda ama bu 3 kafayı bir araya toplamayı ancak başarabildik. Birbirimize ve duygularımıza güvenimiz tam. Yazmadan, üretmeden duramayanlardanız. Okudukça yazdıkça yükseğe çıkıyoruz.
Kimi zaman hayatlarımızdan kesitler bulacağınız, kimi zamansa hayal dünyamıza dahil olacağınız kelimeler sizleri bekliyor olacak.

Hayal kurmadan var olmamız mümkün deÄŸil, gökkuÅŸağının altından geçince cinsiyet deÄŸiÅŸtirildiÄŸine inanan çocuklarız biz. Bu gizli serüvenimizde “keÅŸke şöyle olsa..” diye baÅŸlayan cümlelerinize tercüman olabildiÄŸimiz keyifli okumalar diliyoruz.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Saçlarımın dağılan haline bakılırsa bu rüzgar dinmeyecek gibi.. Kendimi fırlatırcasına koşuyordum. Fırtınadan sonraki yağmurda rezil olmamak için dua ederken hızlıca asansöre bindim. Aynadaki yansımama bakarken birden kapı açıldı. Korktum. Belli etmeden sakince dönmeye çalıştım. Ve gözlerini gördüğüm an Murathan Mungan gibi tüm hayatımı temize çektim.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Arabayla gidilen yolları sevdim hep. Tıkır tıkır o ses, arka fondaki müzik, yansıyan güneş, yol kenarındaki kahveciler..
Ben gitmeyi hep sevdim. ama bu seferki gitmek değil, kaçmak..
Çektim sağa hükmettiğim koca makineyi. Gözlerimin sileceği olmadığı için yola devam edemedim. Her damlada tek tek saydım yediğim kazıkları..
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
GüneÅŸ.. 
Güneş olan bir yere gitmek istiyordum. Alabildiğine uzanan ve sadece güneşten parlayan yerler görmek istiyordum. Kaçtığım şeyin kendimdi ama bu amansız hastalıktan kurtulmanın tek yolunun; güneşin yakıcılığına kendimi bırakarak yok olmak olduğunu biliyordum.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
bir deterjan reklamı vardı ben küçükken.. "Ayşe örtmen benle evlenmek istiyo anne." repliği kaldı hafızalarda. işte ben de bu haldeyim bayadır. Herkes benden bir şey istiyor anne. Sonu evlilikle bitecek diye korkuyorum.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Üzerimde gelinlikle gecenin karanlığına doğru koşuyordum. Gelinliğin ağırlığı özgürlüğün hafifliği karşısında eziliyordu. Yapay zeka üretimi S208'den kurtulmuştum. Ama kaderimden kurtulamayacağımı duyduğum helikopter sesinden anladım.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Yıllardır dünyanın en zeki adamlarından birine aşık olduğumu düşünüyordum. Zekası karşısında ezildiğim adam karşıma geçti ve bana bir kitap yazdığını söyledi. Ne hakkında olduğunu sorduğumda ilk cümleden sonra söylediklerinin dinleyemeyeceğim kadar saçma olduğunu fark ettim. Ve bu cümle dünyanın en zeki adamının ne kadar sığ olduğunu anlayacağım olaylar zincirinin sadece başlangıcıydı.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Kızlarla bir partiye gitmiş eğleniyorduk. Bir adamın elinde silahı ile bana doğru geldiğini gördüm. Hem de silah başıma doğru nişan almış şekildeydi. Bir hamle ile masanın üzerine atlayıp, oradan da adamın üzerine atladım. Tüm gücümle adama vuruyordum. Birden herkesin bana baktığını fark ettim. Adamın üzerinden kalktım. Kıyafetlerimi düzelttim ve çantamı alıp, kapıya yöneldim.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Televizyonu açıp, koltuğa uzandım. Haberlerde ismimi duydum. Herkes benden bahsediyordu. Aranıyordum hem de henüz ortaya atmadığım bir fikrin başarısından dolayı.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Kavrucu sıcaklarla boğuştuğumuz bir yaz günüydü. Birden dışarıdan göğü delercesine çakan bir şimşek sesi duyuldu. Ne olduğunu anlamak için kapıya gittim ve kapıyı açtım. Beni büyüleyecek manzarayla karşılaştım ve artık dünyada olmadığımızı anladım.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Hayatta her istediğinize sahip olmanın bir bedeli varmış. Sadece yürekten dilediğim için gerçekleştiğini sandığım olaylar aslında yaratabileceğim hayatların başlangıcıymış. Bunu öğrenme şeklim benden çok şey almış olsa da yarattığım hayatlarla yaşamak eğlenceliydi.
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Newer Posts

Katkıda bulunanlar

  • Unknown
  • Unknown
  • Unknown

Categories

  • Ana Sayfa
  • Anı
  • AÅŸk
  • Balat
  • Bayram
  • Biz Kimiz
  • Bozcaada
  • Cumartesi
  • Çanakkale
  • Çiçek
  • Etkinlik
  • Evlilik
  • GeçmiÅŸ
  • Gezi
  • Göz
  • GüneÅŸ
  • Günlük
  • Hafta Sonu
  • İstanbul
  • İz. Gün
  • Kadın
  • Kendime Not
  • Kutlama
  • Lethe
  • Masal
  • Mikro Hikaye
  • Mikro Åžiir
  • Ne Yapsak
  • Pazar
  • Sandal
  • Sevgi
  • Åžiir
  • Åžiirsel
  • Tanıtım
  • Tramvay
  • Umut
  • Yıldönümü

recent posts

Blog Archive

  • ►  2018 (5)
    • ►  Ekim 2018 (1)
    • ►  Mayıs 2018 (2)
    • ►  Nisan 2018 (2)
  • ▼  2017 (29)
    • ▼  AÄŸustos 2017 (1)
      • Hepimize Not
    • ►  Temmuz 2017 (1)
      • Hafta sonu Gezisi- Balat
    • ►  Haziran 2017 (7)
      • İZİ TAÅžINACAK GERÇEK
      • Ah o Eski Bayramlar!
      • 'Yeter' Bazen
      • Bi' Düşün
      • Tramvay Günlükleri -1-
      • Hafta sonu Gezmeleri- Yalova
      • Sana da merhaba Yaz!
    • ►  Mayıs 2017 (20)
      • Bugün 30 Mayıs
      • Ahenk İçinde Biz
      • Hafta Sonu Gezmeleri 1
      • Hayat Karşısında
      • Delirmek Ne Güzel Åžey
      • Uçmak
      • Denizler Çiçek Açıyor
      • Kelebek
      • Macera dolu Amerika
      • Biz Kimiz?
      • Olası Anlar
      • Kaçtım ama Nereye?
      • TükeniÅŸ
      • Ben neyim ki?
      • Çıkış Yok
      • Aslında
      • Asi
      • Şöhret
      • Sonsuzluk
      • Yön

Kötüye Kullanım Bildir

Created with by ThemeXpose | Distributed By Gooyaabi Templates